Liberal
Düşünsel Bir Eylem Olarak Özgürlük: “Özgürlük Bir Aydınlanmadır”

Her bireyin rahatlıkla artiküle ettiği, her platformda üstüne basa basa vurguladığı, hayatın tüm merkezini kapsayan; ama diğer taraftan önemi, değeri ve nitelikleri gerçek anlamda içselleştirilmemiş, zihinsel ve entellektüel bir çabanın ürünü olarak görülmeyerek muğlaklığa terk edilen; her bireyin öncelikle “birey” olmanın farkına varmadan hoyratça kullandığı bir nosyon özgürlük.

İnsanlık tarihinin bütün dönemlerinde; değişik kavramsallaştırmalar ve paradigmalar çerçevesinde sürekli yeniden tanımlanan bizatihi “kendisi için kendinde bir öz bilinç” tasavvuru olan özgürlük ve onun parametreleri çoğul okumalara her zaman açık olagelmiştir.

Tarihsel döngü ve gelişim içerisinde ortaya çıkan ve tüm insanlık tarihini farklı bağlamlarda ve eksenlerde derinden etkileyen liberalizm, sosyalizm, muhafazakârlık, milliyetçilik, demokrasi gibi özgün epistemolojik temelleri olan bu geniş yelpazedeki ideoloji ve yaşam biçimlerinin sosyal-toplumsal formasyonlarda en çarpıcı gönderim noktası özgül içeriklerde de olsa “özgürlük” kavramı ve bu kavramın özüne, niteliklerine ve değerine yönelik yapılan postülasyonlardır.

Özgürlük ve onun değeri üzerine yoğrulan düşüncelerin, tefekkürlerin ve kurguların çekirdeği, bizatihi özgürlüğün kendisi onun insan aklını ve rasyonalitesini dünyayı ve hayatımızı biçimlendirme, onu dönüştürme bağlamında, özgürlüğün zihnimizde yarattığı eylem alanıdır.

Bu minvalde, özgürlüğün ne olduğuna dair gerek büyük tarih felsefelerince gerekse önemli düşünürler tarafından yapılan tüm ontolojik tanımlamaların temel ekseninde modernitenin en temel ayaklarından olan “Aydınlanma” ve onun vazettiği parametreler yatar.

En genel anlamıyla ifade edersek Aydınlanma bir olgunluk durumudur. A.Y.Sarıbay’ın da dikkatle vurguladığı gibi “aklın özgürlüğünü simgeleyen Aydınlanma, esas itibariyle, insanın bir başkasının rehberliği olmadan kendi aklını kullanmaya muktedir oluşundan yani reşit hale gelişinden başka bir şey değildir”(2001: 9).

Kant’ın modern felsefeye kazandırdığı bu yeni boyut, bireyin, onun ayırtedici özelliği olan akıl yoluyla bilgi üzerinde muktedir olma yetisini ortaya çıkarmıştır. Bu sayede insan ve onun aydınlanmış özgür aklı bunun bilincine vakıf olduğu takdirde kendi kaderini kendi tayin edebilecek, kendisinin efendisi olacak ve kendi kurallarını kendisi koyacaktır. Bu kertede, akıl bahşedilmiş bir yaratık olarak insan, bu sayede özgür, özerk (otonom) ve irade sahibi olmanın bilincine erişecektir.

Böyle bir aklın iradesine ve özerkliğine sahip olma ve onu yönlendirebilme özgürlüğü aynı zamana ahlâkî bir boyutu da içkin olarak barındırır. Bu ahlâkî boyutun özgül yapısını ve çimentosunu bireyin hür aklındaki idealleri ve kurgusal yapıları hiçbir dünyevi çıkara, kısmî, sonuçsal ve pragmatik yönelimlere, kendi iradesi dışında oluşmuş sosyal ve tarihsel kurallara bırakmaması ve aksine doğanın bireye yüklediği amaç olarak gösterilen bütün bu ampirik evreni ve bu evrenin tarihini aşabilmesi ve bizatihi kendisinin bu süreçlere yön vermesi oluşturur. Tam da bu kertede, birey olarak insan kendi hayat alanını ve bu hayat alanının kurallarını kendi özgür iradesi ve aydınlanmış aklıyla “kendi” belirlemiştir. Ünlü Alman filozof Kant’ın da önemle vurguladığı gibi bu süreç, yani insanın kendini rasyonel, eleştirel, ahlâkî ve en nihayetinde özgür bir olgun birey olarak algıladığı süreç sanıldığı kadar kolay ve pürüzsüz bir şekilde ortaya çıkmamıştır.

Özgürlüğü belirlenimcilikten uzak bir biçimde anlama çabasında asıl önemli olan nokta “eski ve aşina yol işaretlerinin (geleneksel metafizik, vahiy, doğal hukuk) artık olmadığı bir dünyada yolumuzu nasıl bulabileceğimiz sorunudur.” (Booth, s.69). Özgür ve ussal varlıklar olarak, pratik amaçlarımız uyarınca ve pratik aklın sınırları dâhilinde, tarihe bir yönelim atfedebilir, onu şekillendirebilir ve tarihi aşabilme gibi bir yetkemiz olduğu tasarımını ve düşüncesini özgür aklımız sayesinde ortaya çıkarabiliriz. Bu bağlamda, özgürlüğün en temel dinamiği olan, onun ontolojik parametrelerinin en başatı olan “akıl (us)” ve onun yarattığı tasarımlar tarihi aşan ve onun üzerinde olan idelerdir.

Bu noktadan hareketle, bizi tarihe yönlendiren temel saik öğrenme arzusundan ve meraktan ziyade “ne yapmamız gerekir?” sorusuna yanıt bulma çabasıdır. Ancak bu soruya yanıt verirken tarihe olduğundan fazla bir değer yüklememek gerekir. Yani tarihin akışı içerisinde tam belirlenmişlik ve hiç belirlenmemişlik arasında yolumuzu nasıl bulacağımız kendimize sormamız gereken bir sorudur. İşte tam da bu noktada; özgürlük sorunu devreye girer. Kantçı bir perspektiften kendi kaderini tayin etme hakkı olarak vurguladığımız özgürlüğü örtülü bir fatalizmden (kadercilik) kurtarmak için yukarıda bahsettiğimiz bu iki aşırı tasarımından sıyrılmak elzemdir. Dolayısıyla, bireyin kendi tarihine ve yaşamına yön verecek olan “kılavuz güdüsü”, bireyin bizatihi kendi ahlâkî ve özgür eylemleridir.

Özgürlüğün ve ahlâkî eylemlerimizin yarattığı bu ortam, bize hem ilerlemenin hem de barış tasarımlarının bulgularını verir. Bu kesinlikle mekanik, biçimsel ve dışsal bir zorunluluk değildir. Doğa’ya ve nesneye bakmakla, onu analiz etmekle kurgulanamaz, idelerimiz yani kendi tasarımlarımız haline gelemez. Bu barış ve ilerleme tasarımlarının ampirik evrende vuku bulmaması bir olumsuzluk olarak değerlendirilebilir. Ancak bu, toplumsal-tarihsel olguları yönlendirmede etkili olabilir. Bunun yanında, özgür aklın bu düzenleyici ilkelerinin kendi aklımızın ürünleri olduğunu bilmek ve kendimizi doğanın, tarihin belirlenmişliğine bırakmamak adına bu tasarımları düşünmek konusunda ısrar etmek ve bunların kendi eylemlerimize kılavuzluk edebileceğini görmek kendi kaderimizi kendimizin belirlemesini yani ahlâkî özgürlüğümüzü pekiştirmektedir. Bu da bize hayata karşı edilgen değil, etken ve müdahaleci kılar.

Tam da bu minvalde, “Aydınlanma” dediğimiz pratik ve özgür aklın ahlâkîliğini kutsayan, insanı kendi yaratmış olduğu vesayetten ve dış dünyaya bağımlı olmaktan kurtaran, insanın özgürlük ve rasyonalitenin farkına varmasıyla onu ahlâkî bir olgunluğa eriştiren, modernitenin en güçlü ayağı, insanlığa unuttuğu sorumluluk hissini hatırlatmış, onu tercihlerinin, seçişlerinin ve eylemlerinin merkezine koymuştur. Bu suretle “Aydınlanma” insanlığa özgürlük fikrini tekrar aşılayarak ahlaki sorumluluk duygusunu vermiştir.

Aydınlanmanın başlattığı bu süreç, insanı yatmış olduğu derin uykusundan uyandırmış, içinde bulunduğu çocukluk durumundan olgunluğa ve onun getirdiği ahlâkî sorumluluğa eriştirmiş; en sonunda ona özgürlük olanağı vermiştir. Özgürlüğün, özgür olmanın ana eksenini oluşturan “Aydınlanma”’nın doğurttuğu bu ahlâkî sorumluluktan kaçtığımız anda dünya bizim yönettiğimiz bir yer olmaktan çıkar ve deneyimler ve deneyler dünyası haline gelir. Bu dünyada meydana gelen her şeyi belirlenmiş olarak kabul etmemiz ve sorumluluktan kaçmamız özgürlüğümüzden vazgeçmemizi de beraberinde getirir.

Bundan dolayı, insanlığın kendi kendini düşürdüğü bu esaretten ve bağımlılıktan kurtulması için “ne yapmalıyız?” sorusunu sormalı ve bunun cevabını pratik aklımızın deneyimler dünyasından bağımsız ve onun ötesinde olduğu yerde aramalıdır. Böyle bir çaba, pratik aklı deneyimler dünyasındaki çıkar, fayda, arzu ve tutkulardan kurtararak ve bunların ötesine geçerek onun araçsallaşmasını önler. Ve bu sayede; pratik aklı özgür kılar. Bundan dolayıdır ki, pratik aklımızın açtığı bu yolla özgür, ahlâklı ve tarihe yön verme gayreti taşıyan bireyler olarak, düzenleyici ilkelerimiz olan barış ve ilerleme tasarımlarımızı, idelerimizi oluşturabilir, onlara erişebiliriz.

Böyle bir çaba, deneyimler dünyasının ötesine geçebilme yetimizi ortaya çıkararak, bizi özgür kılar. Pek tabiî, insanlık tarihinin savaşlarla dolu olduğunu ve bu yüzden barış idesinin veya tasavvurunun geçersiz olduğu gibi anlamlı bir argüman her zaman ileri sürülebilir. Fakat barış dediğimiz pratik aklın özgür tasarımı, savaş deneyimlerinden bağımsız bir alanda hayat bulur. Bundan ötürü, tarihsel ve toplumsal olgular dünyasında olup biten bu savaşlar bizi barış tasavvurundan ne derece uzaklaştırırsa, barış tasarımının pratik önemi ve değeri yani özgürlüğümüzün ve özgür aklımızın önemi, niteliği ve değeri o denli belirgin, çarpıcı ve güçlü hale gelecektir. Bu nedenle, bireyin tüm dünya tarihi boyunca gerçekleştirebileceği en büyük devrim kendi zihninde özgür olduğunun farkına varması ve bu farkındalığı hem bedenen hem de ruhen özümsemesidir. Yani insanın kendi düşünceleriyle, kendi tasarımlarıyla ve eyleyişleriyle vücuda getirdiği kendi devrimidir özgürlük ve özgür olma durumu. Bunun değeri ise ancak ve ancak bu özgür olma durumuna tüm insanlığın sahip olmasını istemek, bunun için çaba sarf etmek erdeminin sergilenmesi durumunda ortaya çıkabilir. Çünkü özgürlük, özgür olmak insanın insan olması hasebiyle onun doğuştan sahip olduğu ve ona kimse tarafından bahşedil(e)meyen bir haktır. Böyle kutsal ve dokunul(a)maz bir hakka her bireyin eşit bir biçimde sahip olduğunu düşünmek ve bunu savunmak özgürlüğümüzün değerini kat be kat artırmakta; onu nesnel ve evrensel bir hakka dönüştürmektedir. “İnsan Hakları” dediğimiz uluslarası hukuksal bir çerçeveye sahip bu kavramın altında yatan en önemli saikin, işte bu yukarıda altını çizmeye çalıştığımız herkese eşit olarak tanınması zorunlu olan evrensel özgürlük hakkı olduğu pekâlâ ileri sürebilir. Bu hak insanlığın, tarihin ve doğanın her dönemini kapsar.

Özgürlük bireyin varoluşunun en büyük gayesidir. Özgürlüğün bizatihi kendisinin bir düşünce biçimi olarak, bir tavır, bir durum olarak başlı başına bir gâye olması, bireyin hem kendi hayatını, hem de dünyada yaşadığı tüm olay ve olguları özgür aklıyla anlamlandırması bakımından dikkate değerdir. Özgürlük, bireylerin kendini gerçekleştirmesi ve sosyal bir formasyonda birarada yaşamasını mümkün hale getirir. Böyle bir toplumda özgür bireylerin, özgür eylem ve davranışlarıyla kendi potansiyellerini gerçekleştirebileceğini öngörmek özgürlüğün gelişmesi, barış ve diyalog ortamının yeşermesi ve en önemlisi ilerleme adına umut verici gelişmelerdir. Böyle bir düşünüş, aynı zamanda özgürlüğü sadece bireysel değil; aynı zamanda toplumsal bir gerçeklik durumuna da getirir. Çünkü özgür bireylerin oluşturduğu özgür bir ortamda gerçekleşen diyalog, bir anlamda insanın da varoluşunu karakterize eder. Zira, ünlü filozof Martin Buber’in de vurguladığı gibi insanın varoluşunun özü ontolojik bir nosyon olarak özgür bir biçimde ilişkiye girmektir, ilişkidir. “Ben” ancak, “Sen” ile kurduğu ilişki sayesinde varolabilir. Böyle bir ilişkinin ve diyaloğun varlığı için bağımsız bireyler ve bu bireylerin serbest iradeleri gereklidir.

Tüm bu yazılanlar ışığında unutulmaması gereken şey, özgürlüğün, özgür olmanın farkındalığına erişmek, onu kendi attığımız dipsiz kuyulardan çıkarmak, doğanın, çevrenin; yani kısacası dış dünyaya ait olan ve bizi belirmeye çalışan bizim aklımızın ve eyleyişlerimiz ürünü olmayan gerçekliklerin; bizi ve hayatımızı belirlemesine, bizi zapturapt altına almasına izin vermemek için artık harekete geçmeli ve bir şeyler yapmalıyız. Bizi eyleme ve harekete geçirecek itici güç ise hür aklımız, onun dış dünyadan ve deneyden bağımsız tasarımlarının bizi yattığımız derin uykudan uyandırarak, aydınlattığı ahlâkî sorumluluğun farkına varmak yani özgür olduğumuzun aslında hep özgür olduğumuzun saf ve değişmez gerçekliğine vakıf olmaktır. Böyle bir farkına varış için bir meydan okuyuş, bir cesaret elzemdir. Aslolan aydınlanma işte budur.

Kaynakça

  • Booth, W.J., (1986), Interpreting the World-Kant’s Philisophy of History and Politics, Uni. of Toronto Press, Toronto.
  • Kant, I. (1983), Perpetual Peace and Other Essays, çev. T. Humphery, Hackett, Indianapolis.
  • Sarıbay, A.Y., (2001), Postmodernite, Sivil Toplum ve İslam, ALFA Basım Yayım Dağıtım Ltd.Şti., İstanbul.

Ümit Kurt

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İİBF, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü Öğrencisi

 

Liberal Düşünce Topluluğu GMK Bulvarı No: 108 / 17 Maltepe, 06570 Ankara, Türkiye, T: + (+90) 312 2316069 – 231 1185, F: + (+90) 312 2308003, info[at]liberal.org.tr
İşbu sitenin tüm hakları saklıdır.Web sitesi içerisindeki resimler, yazılar kaynak gösterilse dahi, izin alınmadan başka web sitelerine, ticari yayınlara aktarılamaz, kopyalanamaz, internet ve web ortamında ya da başka biçimde alenileştirilemez, basılıp çoğaltılamaz. © 2013
Web Tasarım Ankara
Sayfa başı