Liberal
Federal Rezerv’in Kısa Tarihi, Ünsal Çetin

2008 krizinden bu yana Federal Rezerv ve kısaltması ‘Fed’i çok daha fazla duyar olduk. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hepsi artık kendi merkez bankalarının politikalarına ilâveten Fed’in söylem ve eylemlerine de dikkat kesiliyor. Bizde de Fed’in TCMB’nin ardından adeta ülkenin ikinci merkez bankası konumuna yerleştiğini söylemek mümkün. Bu durum merkez bankalarının çok az sorgulanan ‘keyfi politika egemenlikleri’ ile küreselleşmenin birlikteliğinin bir sonucu. Dolayısıyla, Fed’in geçmişten günümüze nasıl bir hikâyesi olduğuna bakmanın sağlam bir gerekçesi vardır. (ABD’de federal bürokratik kurumların hepsine kısaca ‘Fed’ denir, bu yüzden çok yaygın karşılaşılan ‘FED’ şeklindeki yazım hatalıdır).

Fed Aralık 1913’te kuruldu. Müdahaleci iktisat anlayışı bir merkez bankasına ihtiyaç duyduğuna ABD’yi ikna etmişti. Amaç ekonomik dalgalanmalar sıkıntısından kurtulmak ve istikrarla büyüyen bir ekonomiye sahip olmaktı. Çok geçmeden I. Dünya Savaşı başladı ve bu başlangıç insanoğlunun şimdiye kadar sahip olduğu en başarılı parasal sistem olan ‘Uluslararası Klâsik Altın Standardının” sonunu işaretledi. Bir merkez bankasının kuruluşu ve altın standardının sonu ABD’nin 20. Yüzyılı ekonomik dalgalanmalarla dolu geçirmesini sağlayan gelişmelerdi aslında.

Fed 1920’ler boyunca tüketici fiyat endeksindeki bir istikrarın aldatıcılığına kapılarak, büyümeye yer açmak bahanesiyle büyük bir parasal genişlemeyi icra etti. Sonuçlanan balon Ekim 1929 Borsa Çöküşü ile sönmeye yüz tuttu. Ama sonraki süreç Fed’in de katkıları ile çok daha acılı olacaktı. Para arzındaki yaklaşık 3 yıl boyunca süren 3’te 1 oranındaki çöküşe Fed seyirci kaldı. Buhran boyunca dokuz binden fazla banka kapılarına kilit vurdu. Bu astronomik rakamın nedeni Şube Bankacılığı (Unit Banking) sistemiydi. Bankaların yeni şubeler açarak coğrafi yayılma sayesinde kredi ve mevduat riski dağıtımı yapmalarının önü kesilmişti. Bir kere kurulan banka oturduğu yerde kalmaya, bütün yumurtalarını tek bir sepete koymaya mecburdu. 1930’ların Yeni Düzen (New Deal) tedbirleri ücret ve fiyat katılıklarının yapay surette ve şiddetli bir şekilde artışına neden oldu. Bu yüzden, piyasa aktörlerinin daralan para arzına intibak sağlama yeteneği kısıtlandı. Bir bütün olarak Şube Bankacılığı ve Yeni Düzenin kısıtlama, komuta ve kontrol ekonomisi para arzındaki büyük çöküşle birleştiğinde “Kötü” olarak başlayan deflasyon “Çirkine” dönüştü ve Büyük Buhranı “Büyük” yapan asıl hastalık, kapsamlı koordinasyon bozuklukları hüküm sürdü. Bir yanda dağ gibi biriken üretim fazlalıkları vardı, diğer yanda karşılanamayan talep nedeniyle uzadıkça uzayan insan kuyrukları. Halbuki, liberal ekonomi paradigması uyarınca, Fed’in yapması gereken şey Bagehot Kuralını takip ederek para arzı çöküşünü engellemekti.

Yıllar sonra Milton Friedman Fed’in bu eylemsizliğinin sorumluluğunu doğrudan Hayek ve Robbins’e yönelik bir itham ile Avusturyacı iktisada yıktı. Onun bu hatasını 2000’li yıllarda yayınladığı üç ciltlik Fed’in Bir Tarihi isimli eserinde düzelten kişi ise bizzat Şikago Okulundan Allan H. Meltzer oldu. Ücret ve fiyat katılıklarının varlığına rağmen parasal eylemsizliği öğütleyen Gerçek Harcamalar (Real Bills) doktrini dönemin Fed yönetimindeki hâkim paradigmaydı. Bilâkis, Hayek ve Robbins’in para arzı çöküşü kaynaklı deflasyona karşı politika önerisi Bagehot’unki ile çok yakındı. 

Bitmek bilmeyen Buhran II. Dünya Savaşı ile birleşti. Ekonomik normale dönüş ancak savaş sonrasında mümkün olabilirdi. Savaşın doğrudan ekonomik kontrol ve müdahale tedbirleri öncekilerin üstüne oturdu. Savaş süresince Fed savaşın finansmanına desteğin ötesinde pek bir şey yapmadı. Zaferin ardından savaş makinesi söküldü. Savaşın komuta ve kontrol tedbirlerinin terk edilmesi, baştan sona askeriyenin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş olan ekonominin yeniden sivil tüketicinin ihtiyaçlarına göre üretime dönmesini sağladı. Bu büyük bir intibaktı, engellenmediğinde piyasaların kuvvetli bir yeni koşullara adapte olma yeteneğine sahip olduğunu gösteriyordu. Bretton Woods’un sağladığı nispî parasal istikrarın da katkısıyla refah geri döndü. Asıl işine geri dönen özel ekonomi savaş sonrası refahın asıl nedeniydi. Fed’e biçilecek pek bir itibar yoktu.

15 Ağustos 1971’de Başkan Nixon altın gişesini kapattı. Doların ve diğer para birimlerinin altın ile son bağlantısı da koptu. Bretton Woods’un da sonu geldi. Paranın tarihi piyasalara, insanlara ait özel paranın ‘devletleştirilmesi’ tarihiydi. Fed artık altının mirasına tamamen sahip olabileceğini düşündü. 1970’lerin stagflasyonuna, yani enflasyon ve durgunluğun sinir bozucu birlikteliğine giden yol döşendi. Artık değerini tamamen devletin yasal ödeme aracı yasalarından alan ‘fiat/karşılıksız devlet paraları’ hayata gözlerini açtı. Bu gelişme Fed’in bir enflasyon makinesine dönüşmesine sebep oldu. Son 210 yıllık dönemde doların satın alma gücündeki yıpranmayı gösteren grafiğimizde de görüldüğü üzere, 1800’ler ile Fed’li 1900’lerin arasında devasa bir fiyat istikrarı farkı vardır. 1861–1865 döneminin Sivil Savaş enflasyonu bile resmin bütünü içinde bir hiç gibi durmaktadır.

Amerikalılar 1913’te 1 $ ile alabildikleri mal ve hizmetleri günümüzde yaklaşık 21 $’a alabilmektedir. Doların satın alma gücü 1913’teki değerinin % 5’ine düşmüştür. Ve bu satın alma gücündeki çöküşün büyük kısmı 1971’den sonra gerçekleşmiştir. Ekonomik dalgalanmaların sayısında ve şiddetindeki bir azalmanın Fed’in varlığına rağmen gerçekleşmemiş olması da elbette eşit öneme sahiptir.

Fed’in 1971’den sonraki tarihini ‘Büyük’ kelimesi ile başlayan ifadelerle özetlemek mümkündür. Büyük Enflasyon – Büyük Dezenflasyon – Büyük Moderasyon – Büyük Sapma – Büyük Durgunluk.

Fed’in ürettiği enflasyon 1971’de Altın Gişesinin kapanması sonrasında dik bir tırmanışa geçti. Bu yüzden son 45 yılda doların satın alım gücü % 83’lük gibi sarsıcı bir oranda azaldı. Bunun altında doların değerinin artık tamamen Fed’in insafına bırakılması yatmaktadır. Bu keyfi idarenin gerekçesi fiat/karşılıksız para ile daha başarılı bir ekonomik performansa ulaşılacağı şeklindeki iddia idi. Merkez bankalarının güya bilimsel ve bağımsız yönetimi, yani para arzı ayarlamaları ve faiz oranı manipülasyonları en nihayetinde bir fiyat kontrolüydü. Sosyalist hesaplama tartışmasının parasal politika implikasyonları tamamen göz ardı edildi. “Klâsik Altın Standardı – Altın Mübadele Standardı – Bretton Woods Sistemi – Küresel Pür Fiat Para Sistemi” sıralamasındaki uzun süreli dönüşüm altın standardının kötü ekonomik performansı nedeniyle gerçekleşmedi. David Hume’un uyardığı şekilde aşama aşama ilerleyen bir özgürlük kaybı ve devletleştirme süreciydi bu.

Devletler bir yandan altın standardının itibarından faydalanmak istediler. Diğer yandan altın standardının kurallarını ihlal etmede bir hayli inatçı oldular. İnatçı oldular çünkü bu sayede altın standardının şart koştuğu mali disiplini gevşetebiliyorlardı. Uyulmayan kuralların olumsuz sonuçları kural ihlallerine değil altın standardının kendisine fatura edildi. Paranın altınla bağı her aşamada biraz daha azaltıldı. 15 Ağustos 1971’de bu bağ artık iyice paslanmış ve aşınmıştı. Sonuçta Mises’in Geriyeçekim Teoremine (Regression Theorem) dayalı olarak İleriyeçekim Teoremini (Progression Theorem) yazan Murray Rothbard haklı çıktı. Fiat devlet parası kendisini zaman bakımından önceleyen bir değerli metal paraya yaslanmak zorundaydı. Bu zamanlama olmadan insanların devletin kâğıt parasına değer isnat etmeleri mümkün değildi. Bugünün fiat para birimleri kötü ve hayırsız birer mirasyedidir. Ne hikmetse bugün bile, merkez bankacıları bilançolarının varlık tarafında altın bulundururlar ve buldukları her fırsatta altın rezerv miktarını artırmaya çalışırlar, kamuya yaptıkları açıklamalarda altını artık itibarsızlaştırmaya çalışmalarına rağmen.  

1970’ler yeni ve eşi benzeri görülmemiş bu parasal sistemde ne yapacağını bilemeyen Fed’in kararsızlıkları ile harcandı. Bu kararsızlıklar dönemin karakteristiği oldu ve bu nedenle de dönemin politikaları (veya tutarsızlıkları) dur–kalk (stop–go) para politikası olarak adlandırıldı. Bu kararsızlığın altında Fed’in Phillips Eğrisini kılavuz edinmesi yatıyordu. Phillips Eğrisi daha yüksek bir enflasyon oranının daha yüksek bir istihdam oranını getireceğini öne sürüyordu. 70’lerin sonunda belirgin şekilde anlaşıldı ki böyle bir bağlantı yoktu. Yüksek enflasyona rağmen yaşanan derin durgunluk Fed’i çirkin yüzlü stagflasyon ile tanıştırdı. Ve Paul Volcker’ın Fed’in başına gelmesi ile Büyük Enflasyon yerini Büyük Dezenflasyona bırakmaya başladı. Volcker enflasyon karşıtı politikası ile ABD’nin yeniden büyüme yoluna girmesini sağladı. Sırada fiat para döneminin nispeten başarılı kısmı Büyük Moderasyon vardı. 1980’ler ve 90’lar boyunca, Fed’in Taylor Kuralını takip etmesiyle birlikte, büyüme oranları güçlü ve istikrarlı oldu. Dalgalanmalar sayıca azaldı ve hafif şiddette atlatıldı. Büyük Moderasyon dönemi, çok ama çok tartışmalı olsa da, 70’ler ve 2000’lerle kıyaslandığında kesinlikle bir başarı dönemidir. Ve bu nispî başarının altında kurallara dayalı politika icrası, başka bir deyişle liberal politika icrasına doğru bir ‘yaklaşma’ yatmaktadır. Ne yazık ki 2000’li yıllarda Büyük Sapma başladı. Fed Taylor Kuralının önerisinden saparak reel faiz oranlarını negatif seviyelere düşürdü ve önemli bir süre de orda tuttu.

Fed Büyük Sapma ile konut balonuna üfleyen asıl aktör olmuştu. Yetmedi, 2008’deki çöküş aşamasında işleri daha da kötüleştirdi. İflas edemeyecek kadar büyük (too big to fail – TBTF) doktrinine istinaden, Bear Stearns ve AIG gibi kuruluşların batmasını engelledi. Ama sıra Lehman Brothers ve Washington Mutual’a gelince bunu yapmadı. Bu politika çelişkisi belirsizlik sorununu ağırlaştırdı. Anlaşılan o ki TBTF bir doktrin bile değildi. Bir şekilde korunmaya değer bulunan ‘ayrıcalıklıları’ seçerken Fed’in keyfiyetini perdeleyen ve bu keyfiyeti mümkün kılan kullanışlı bir dogmaydı. Fed’in korunacak kurumları tespit ederken neye göre hareket ettiği halen bir gizemdir, gelecekteki benzer durumlarda ne yapacağı da.

2008 sonrası nihai kredi mercii fonksiyonunun icrasında Fed birbiri ardına gelen niceliksel gevşeme turlarını icra etti. Walter Bagehot’un “sağlam teminatlar karşılığında cezalandırıcı faiz oranları ile sadece likidite sıkışıklığı içindeki batık olmayan aktörlere ödünç ver” şeklindeki klâsik nihai kredi mercii dokrininin orijinal prensiplerini tekrar çiğnediği için, Fed sonuçlanan Büyük Durgunluğu derinleştirdi ve süresini uzattı. Fed’in 2008 sonrası politikalarının detaylı empirik incelemelerini yapan Jeffrey R. Hummel ve Robert L. Hetzel “parasal gevşeme” ifadesinin aldatıcılığını dile getirmişlerdir. Fed bilançosunu birkaç trilyon dolar şişirmiştir. Fakat M2 para arzı artışı 2008’in sonundan 2010’un ortalarına kadar aşırı yavaş kalmıştır. Hetzel’e göre bu yavaşlık “yaklaşık olarak daraltıcı bir para politikasına” işaret etmektedir. Hummel kendi incelemesi ile bu sonucu teyit eder, Fed’in kriz sonrası eylem ve müdahaleleri, “eğer adlandırmak gerekirse, bir niceliksel daraltmaya daha yakındır.” Fed, Bagehot’un önerisinin aksine, batık firmalara ödünç imkânları sağlayarak onları iflastan korumuştur, hükümetin borçlanma senetlerinin en büyük alıcılarından olarak devlet borçlarını monetize etmiştir. Bankalarla yapılan işlemler üzerinden ayrıca kredi tahsis işine de dolaylı yoldan müdahil olmaktadır.

Kısacası, önce bir enflasyon makinası olmasına izin verilen Fed orada durmamış, 2008 sonrası dönemde ekonominin kazanan ve kaybedenlerini belirleyen bir tür modern merkezi planlama devine dönüşmüştür. Bu durum ABD ve dünyanın ekonomik geleceği için iyi bir haber değildir.

 

10–17.07.2015 Yeni Söz Gazetesi

Liberal Düşünce Topluluğu GMK Bulvarı No: 108 / 17 Maltepe, 06570 Ankara, Türkiye, T: + (+90) 312 2316069 – 231 1185, F: + (+90) 312 2308003, info[at]liberal.org.tr
İşbu sitenin tüm hakları saklıdır.Web sitesi içerisindeki resimler, yazılar kaynak gösterilse dahi, izin alınmadan başka web sitelerine, ticari yayınlara aktarılamaz, kopyalanamaz, internet ve web ortamında ya da başka biçimde alenileştirilemez, basılıp çoğaltılamaz. © 2013
Web Tasarım Ankara
Sayfa başı