İktisat biliminin meşhur ‘kaynaklar kıt, insan ihtiyaçları ise sınırsızdır’ kabulüne karşı çıkmak görebildiğim kadarıyla son zamanlarda bizim yazar–çizerlerimiz arasında rağbet kazanıyor. İktisat bilimi kendisini anlatmaya başlarken, ekonomik tecrübenin bizzat kendisine dayalı olarak açığa sermesi gereken temel gerçeklerden birisidir bu. Keyfi ya da ideolojik bir kabul de değildir. Kaynakların kıt olduğunu anlatmak biraz daha kolaydır. İnsan ihtiyaçlarının sınırsız olduğunu savunmak ise, tüketim toplumu eleştirileri içinde bolca azarlanan, kabul edilmesi zor bir sözüm ona ‘liberal dayatmadır’. İnsan ihtiyaçlarının sınırsızlığı ile, tüketicilerin tek bir kalıba indirgenemeyecek kadar çeşitli ihtiyaçlarının zamana, mekâna, kültürel ve sosyolojik yapıya bağımlı olan değişkenliğine işaret edilir. Yalnızca zaman boyutu üzerinden baktığımızda, bundan 200 yıl önce tüketilen mal ve hizmetler ile bugün tüketilen mal ve hizmetleri arasında muazzam bir farklılık vardır. Günümüzden 200 yıl sonrasında da çok daha büyük ve çeşitli bir ‘mal ve hizmetler’ envanterinin söz konusu olacağı aşikârdır.
Kaynakların kıtlığı olgusu da belirli bazı tartışma bağlamlarında göz ardı edilebilmektedir. Örneğin, bir ülke, bir toplum sahte bir refah dönemi yaşayabilir. Belirli bir süreye kadar, çünkü eninde sonunda kaynakların kıtlığı gerçeği kendisini hissettirecektir. Ve bu hissediş sancılı bir süreci ihtiva edecektir. Muhtelif sebeplerle, bu tür makroekonomik dengesizliklerin sebeplerini izah etmek daha zordur. İzah edebilseniz dahi, ideolojik önyargılar ve partizanca bakış açıları değişmeden kalmak ister. Fakat mikro seviyedeki daha yalıtılmış ekonomik tecrübeler meseleyi daha görünür ve kestirme bir şekilde açığa serebilir. Çünkü bu tür tecrübeler soyut ve uzun bir muhakeme zincirini gerektirmez.
Geçtiğimiz mart ayında, böyle işe yarar bir tecrübe yaşadık. Basında yer alan haberlere göre, Halkbank on beş gün sürecek bir kampanya duyurusu yaptı. Kredi kartı müşterilerine beş bin TL’ye kadar faizsiz ve komisyonsuz nakit avans kullandıracaktı. Kredi kartından çekilen avanslar dokuz taksitle geri ödenecekti. Şu işe bakınız ki, uygulama sadece bir gün sürdü. Bu ‘bedava kredi’ imkânına müşterilerin hücum etmesi sonucunda toplam verilen krediler otuz milyon TL’yi aştı. Banka planlanan kota sayısı aşıldığı için kampanyanın erken bitirildiğini açıkladı. Yaklaşık 7.500 kişi bu uygulamadan faydalanmıştı.
Amacımız üzüm yemek, Halkbank’ı dövmek değil. Banka bir yönetim ve planlama hatası sonucunda bu durumla karşılaşmış olabilir. Veya sadece kredi kartı üzerinden dikkat çeken bir promosyon yapmak da istemiş olabilir. Şu an bu bizim için çok önemli değil. Önemli olan, bu vakanın ilelebet akacak bir para/kaynak musluğunun gerçek hayatta mümkün olamayacağını göstermesidir. Örneğin, siz de çok zengin olan akrabalarınızdan bol miktarda ödünç alıp, bir süreliğine son derece şatafatlı bir hayat yaşayabilirsiniz. Aldığınız ödünçleri geri ödemeseniz bile, değirmenin suyu kuruyacaktır. Bir iş adamıysanız ve aldığınız kredileri geri ödeme gücüne sahip değilseniz, işinizi kaybedip kendinizi iş arayan birisi olarak bulabilirsiniz.
Bir banka, bir market, bir internet alış–veriş sitesi size ücretsiz bir mal veya hizmet sunabilir. Bu sunumların amacı dikkat çekmek, reklam yapmaktır. Arz eden kurum alternatif maliyetleri her zaman göz önüne alır. Size yaptığı ücretsiz sunumun faydası, alternatif ücretli satışın getirisinden yüksek olduğu sürece uygulama devam eder. Kaynağın, ürünün, veya hizmetin alternatif getirisi/faydası daha fazla olduğu anda, firma ücretsiz sunumdan kaybetmeye başlar. Kıtlık sorunu hepimizin sorunudur. Bir ticari işletme nasıl daha verimli bir kaynak tahsisi yapabilirim diye düşünmemek lüksüne sahip değildir. Çünkü girişimcilik doğası itibariyle rekabetçidir. Herhangi bir anda, yaptığınız işi sizden daha verimli yöntemlerle yapan ve daha rekabetçi fiyatlarla tüketicilere daha iyi hizmet veren işletmeler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, serbest piyasa ekonomisi bir yerleşik çıkar ve imtiyaz sistemi değildir. Rekabetten ve iflastan korunanların olmadığı bir piyasada iş adamları değil, tüketiciler egemendir. Ancak böyle bir piyasada kıt kaynaklar tüketici tercihlerine yönlendirilebilir. Ahbap-çavuş kapitalizmi devletin işlere burnunu sokması sayesinde kurulabilir.
İktisatlı kullanım insanların kaprisinin bir sonucu değildir. Gerçek durumla bağlantısı kopmamış olan ekonomik karar birimleri, değişen koşullara uyum sağlarken ‘iktisatlı kullanım’ kılavuzluğunda yol alırlar. Aşırı şatafat bile itibar, eğlence, gösteriş uğruna girişilen ve alternatif maliyet hesaplarına göre başlanıp bitirilen bir tüketim şeklidir. Eğer kendi yaşam tarzınızın, yani tüketim tercihlerinizin herkes için zorunlu olması yönünde totaliteryen bir anlayışa sahip değilseniz, insan ihtiyaçlarının ‘sınırlandırılamazlığını’ benimsemiş olursunuz. Piyasaların değişen ekonomik koşullara, kaynakların nispi kıtlık ve bolluğuna intibak sağlama yeteneğinin engellenmemesi için, bu prensibin ışığında düşünmek ilk adımlardan birisi olacaktır.
Yeni Söz Gazetesi