Liberal
Türkiye'nin Kişi Başına Milli Gelir Rakamları Gerçek mi?, Mustafa Acar

Piyasa, Devlet ve Müdahale, Mustafa Acar

12. Türkiye'nin Kişi Başına Milli Gelir Rakamları Gerçekçi mi?

Türkiye’de kişi başına düşen milli gelire ilişkin resmi rakamların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı zaman zaman tartışmalara konu olmaktadır. Günümüzde uluslararası refah düzeyi karşılaştırmalarında en yaygın kabul gören karşılaştırma ölçütü olduğu için bu tartışma önem taşımaktadır. Kişi başına gelirin yüksek olması o ülkenin uluslararsı irtibarını yakından ilgilendirmekte, ülkeler çoğu kez kişi başına gelirleri esas alınarak yüksek gelir, orta gelir, düşük gelir; gelişmiş ve gelişmekte olan, yahut zengin ve yoksul ülkeler olarak çeşitli kategorilere ayrılmaktadırlar. Dahsı, “Vallahi öyle bir kastımız yok abi, nereden çıkarıyorsunuz bütün bunları” diyenlerimiz olsa da, çoğu kimse için zengin ülkelere imrenerek, yoksul ülkelere ise acıyarak bakmak gibi, olayın bir de psikolojik boyutunun varolduğu muhakkaktır.

Resmi rakamlara göre kişi başına gelirimiz halen 4000 dolar civarındadır. 2001 krizi sırasındaki negatif büyüme sonucu 2500 dolar civarına düşmüş olan bu rakam 2002, 2003 ve 2004 yıllarında gösterilen ortalama %7-8’lik reel büyüme sayesinde hızla toparlanarak 3500 doları aşmış, 4000 dolara doğru tırmanmıştır. Bu bağlamda istikrarı bozmadan yoluna bu şekilde devam edebilmesi halinde Türkiye’nin 4-5 yıla kadar zengin-yoksul ülkeler ayrımında sınıf atlaması bile mümkündür. 2004 yılında 4000 dolar baz alınarak ve nüfus artış payı düşüldükten sonraki net reel büyümenin ortalama %5 olacağı varsayımıyla, kişi başına gelirin 5 yıl sonra 5100, 10 yıl sonra 6500 doları aşması mümkün olacaktır. 

İç gerginlik ve doğrudan-dolaylı darbeler gibi nedenlerle istikrarsız geçen yıllar bu anlamda ülkemiz adına büyük kayıptır. Çin 1978’den bu yana ortalama %8-10 büyümektedir; aynı istikrarlı büyüme trendini, yıllık ortalama %5 reel büyüme hızıyla, hiç değilse 1980’den sonra gösterebilmiş olsa, Türkiye’nin kişi başına milli geliri bugün nominal döviz kurunu esas alan resmi rakamlarla bugünkü gibi 4000 dolar değil, 7000 dolar civarında olurdu. “Resmi rakamlarla” ifadesinin altını özellikle çiziyorum, çünkü gerçek rakamların bunun çok daha üzerinde olacağı muhakkaktır; bu yazının asıl tartışma konusu da halihazırdaki resmi rakamların gerçekçiliğini sorgulumaktır zaten.

Kişi başına milli gelir, bir ekonomide belirli bir dönemde, genellikle de 1 yılda, üretilen toplam mal ve hizmetin piyasa değeri demek olam milli gelirin  ülke nüfusuna bölünmesiyle elde edilen ortalama bir büyüklüktür. Kişi başına milli gelir rakamının gerçeği yansıtabilmesi için hem nüfusun hem de, bundan daha önemlisi, milli gelirin gerçeğe yakın tahmin edilebilmesi gerekir. Nüfus, belirli aralıklarla yapılan nüfus sayımları ve ortalama yıllık nüfus artış hızı dikkate alınarak tahmin edilmekte ve nispeten hata payı küçük olmaktadır. Kişi başına gelir rakamları bakımından asıl önemli olan GSYH rakamlarının doğru ölçülebilmesidir. Bu noktada yapılacak yöntem tercihinin yanısıra hata ve noksanlar, ekonominin yapısal özellikleri ve kayıtdışı ekonominin büyüklüğü gibi unsurlar toplam milli gelir, dolayısıyla kişi başına düşen gelir rakamlarını ciddi ölçüde farklılaştırabilmektedir.

GSYH’nın ölçümünde her ülkede karşılaşılan belirli sorunlar vardır. Bunlardan biri, üretilen bazı malların piyasaya çıkmaması nedeniyle bunların “piyasa değeri”nin bilinememesidir. Kamunun ürettiği mal ve hizmetlerin büyük çoğunluğu bu kategoriye dahil edilebilir. Bunlar ancak maliyetleri üzerinden milli gelir hesaplarına dahil edilmektedir. Bir ekonomide kamu sektörü ne kadar büyükse bu sorunun etkisi de o ölçüde büyümektedir. Bir başka sorun, tarım sektöründe öztüketime konu olan üretinin değerinin doğru tahmin edilmesidir. Çiftçilerin ürettikleri ürünün yüzde kaçını piyasaya satmayıp kendi hanehalkıyla birlikte tükettiğini tam olarak hesaplayabilmek neredeyse imkânsız olup, ancak tahmini değerler milli gelir hesaplarına katılabilir. 

Bu ikinci zorluk ilke olarak bütün ülkeler için geçerli olmakla birlikte, çiftçi kayıt sisteminin henüz oturmadığı, tarımsal işletmelerin tamamının henüz kayıt altında olmadığı, ve tarımın GSYH içindeki payı ile tarımsal nüfusun toplam nüfus içindeki payının yüksek olduğu Türkiye gibi ülkelerde daha ciddi boyutlardadır. Bu konuda ABD ile Türkiye örneğini ele alırsak, tarımda öztüketim tahmini konusunda yapılacak bir hata ABD için toplam nüfusun %3’ünü, GSYH’nın ise sadece %5’ini ilgilendirirken, Türkiye için toplam nüfusun %35’ini, GSYH’nın %13’ünü ilgilendirmektedir. Bu noktada yapılacak ölçüm ve tahmin hatalarının Türkiye'nin kişi başına milli gelir rakamlarında daha büyük bir sapma yaratacağı açıktır.

Kişi başına milli gelir hesaplarını gerçekçi olmaktan uzaklaştıran bir başka sorun, kadınların işgücüne katılım oranının düşük olduğu ülkelerde ev hanımlarının yaptığı yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik, çocuk bakımı gibi hizmetlerin milli gelir hesaplarına katılmaması, dolayısıyla gerçekte önemli bir değer yaratımını temsil ettiği halde bu hizmetlerin âdeta yok varsayılmasıdır. Gelişmiş ülkelerde kadınların işgücüne katılım oranı gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha yüksektir.  Bunun önemli bir nedeni gelişmekte olan ülkelerde iş aramadıkları için işgücü kapsamına dahil edilmeyen ev kadını oranının yüksekliğidir. Bu durum milli gelir hesaplarını iki yönden gelişmiş ülkeler lehine, gelişmekte olan ülkeler aleyhine etkilemektedir. 

Bunlardan birincisi, kadının çalıştığı yerden elde ettiği gelirin milli gelir hesaplarına girmesidir. Ücret karşılığı çalışan kadın oranı arttıkça ücret gelirleri de ulusal geliri yukarı çekmektedir. İkincisi ise, kadınların ev dışında çalışmaları nedeniyle evde bizzat kendilerinin yapamadığı temizlik, çamaşır, bulaşık ve çocuk bakımı gibi işlerin bir hizmetçiye ücret karşılığı yaptırılması, bu rakamların da hizmet üretimi içinde yine milli gelir hesaplarına dahil edilmesidir. 

Yine bununla ilintili bir diğer nokta, eşlerin ikisinin de çalıştığı ülkelerde dışarıda yemek, berber, kuaför vb. kişisel bakım hizmetlerinden daha fazla yararlanma eğiliminin olmasıdır. Bu da yine milli gelir hesaplarını olumlu etkilemektedir. Buna karşılık evde yapılan yemek, evde olunan traş, ev hanımının yaptığı öteki bilumum hizmetler, gerçekte bir iktisadi faaliyet, hizmet üretimi olduğu, bu yolla bir iktisadi değer yaratıldığı halde, bu değer milli gelir hesaplarına girmemektedir. Bu da gelişmekte olan ülkelerde yaratılan bazı iktisadi değerlerin milli gelir hesaplarında gözükmemesi, dolayısıyla rakamların gerçekte olduğundan daha düşük gözükmesi sonucunu doğurmaktadır.

Bütün bunlardan “daha elim ve daha vahim olmak üzere,” milli gelir hesaplarını gerçekçi olmaktan çıkaran en önemli sorun, kayıtdışı ekonominin varlığıdır. Kayıtdışı ekonomi gizli, yasadışı ve yeraltı faaliyetlerini içerdiği gibi, tamamen yasal ama fişi veya faturası verilmediği veya bileti kesilmediği, kısaca kayda bağlanmadığı için vergisi ödenmeyen, dolayısıyla kayıtlarda gözükmeyen iktisadi faaliyetleri de içermektedir. 

Kayıtdışı ekonomi de, öteki pek çok iktisadi sorunda olduğu gibi, hemen her ülkenin ortak sorunu olmakla birlikte, bunun göreli büyüklüğü ülkeden ülkeye büyük farklar gösterebilmektedir. Genellikle gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerde kayıtdışı ekonominin boyutları gelişmiş ülkelere oranla daha yüksektir. Tablo 1, yapılan empirik çalışmalara göre bazı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kayıtdışı ekonominin boyutlarını göstermektedir.

Tablo 1’de de görüldüğü üzere çeşitli yöntemlere göre yapılan hesaplamalar gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerde kayıtdışı ekonominin boyutları büyük farklılılar göstermekle birlikte genel olarak gelişmiş ülkelerde görünmeyen ekonominin boyutları daha düşük düzeylerdedir. Örneğin gelişmiş ülkelerden ABD’de bu oran %6 ile %27; İngiltere’de ise %1.5 ile %16 arasında değişirken, gelişmekte olan ülkelerden Peru’da aynı oran %29, Brezilya’da %50, Arjantin’de %72, Bolivya’da ise %103’ü bulmaktadır. Bolivya’ya ait rakamı yorumlarsak, %103’lük kayıtdışı ekonomi rakamı bu ülkede kayıtlı her 100 liralık gelire karşılık kayıtlarda olmayan 103 liralık gelir bulunduğuna işaret etmektedir.

Yüzde 5-10 sınırında bir kayıtdışı ekonominin, (aynen yapısal ve konjonktürel nedenlerden kaynaklanan, dolayısıyla kaçınılması pek mümkün olmayan “doğal işsizlik” gibi,) bir anlamda doğal yahut kaçınılmaz olduğu düşünülebilir. Ancak yukarıda değinildiği gibi kimi ülkelerde kayıtdışı ekonomi kayıtlı ekonominin boyutlarını bile aşabilmektedir. Bu bağlamda Türkiye de kayıtdışı ekonominin büyüklüğü konusunda sık sık tartışmalara ve spekülasyonlara konu olan ülkelerden biridir. 

Türkiye açısından duruma bakıldığında, rakamların çeşitliliği dikkat çekicidir. Türkiye'de kayıtdışı ekonominin boyutları konusunda yapılan araştırmalar, kayıtdışı ekonominin kayıtlı ekonomiye oranı konusunda çok çeşitli tahminlerde bulunmaktadırlar. Farklı araştırmacıların değişik yöntemlerle Türkiye'de kayıtdışı ekonominin boyutlarına ilişkin elde ettikleri bulgular %8 ile %138 arasında değişmektedir. Belki bu rakamlar minimum ve maksimum anlamında uç rakamlardır; gerçek rakam muhtemelen ortalarda bir yerdedir. Ancak her halükarda Türkiye'de ciddi boyutlarda bir kayıtdışı ekonominin varlığı konusunda hemen herkes hemfikirdir. Kayıtdışı ekonominin nasıl ölçüleceğine dair standart bir yöntemin olmaması, her bir yöntemi izlerken dayanılan varsayımların farklılığı, yasadışı-kayıtdışının hesaplara dahil edilp edilmemesi gerektiği konusundaki düşünce farklılıkları bulguların da çok farklı olması sonucunu doğurmaktadır. Yine de gerek Tablo 1’de yeralan bulgular, gerekse çevremizde yaptığımız gözlemler, ne yönden bakılırsa bakılsın Türkiye'de ciddi bir kayıtdışı ekonominin varlığına işaret etmektedir.

Tablo 1: Kayıtdışı Ekonominin Boyutları: Gelişmiş-Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türkiye

Kaynak: Işık ve Acar (2003).

Teknik tartışmasına girmeden belirtelim ki kayıtdışı ekonomiyi ölçmek de kolay bir iş değildir. Gelirden, harcamalardan, piyasadaki nakit paradan, vergi kaçaklarından veya sigortasız işçi sayısından hareket ederek kayıtdışı ekonomiyi hesaplayan farklı yöntemler sözkonusudur. Hangisinin daha isabetli sonuçlar verdiği konusunda bir görüş birliği de yoktur. Bu yazının amacı (Türkiye'de kişi başına gelir rakamlarının gerçekçiliğini sorgulamak) bağlamında, teknik ayrıntıları bir kenara bırakarak, çarşı-pazarda, minibüs-dolmuş-otobüslerde, ev tamir-bakım hizmetlerinde vs. yakın çevremizdeki kişisel gözlemler ve yayımlanmış tahminleri dikkate alarak, Türkiye’de kayıtdışı ekonominin, en iyimser rakamla %50 civarında olduğu kabul edilmektedir.

Nihayet kişi başına milli gelir rakamlarını doğruya yaklaştırırken mutlaka dikkate alınması gereken bir konu da “satınalma gücü paritesi”dir. Döviz kurunun alım gücü paritesine göre hesaplanması ülkeler arasındaki fiyat farklılıklarını ortadan kaldıran, ucuzluk-pahalılık farkını hesaba katan bir yöntemdir. Buna göre, belirli bir mal-hizmet sepetinin A ülkesi ile B ülkesinde o ülkelerin parasıyla kaça malolacağı hesaplanır ve kur hesabı ona göre yapılır. Örneğin, tipik bir tüketici mal-hizmet sepeti Türkiye’de 100 TL’ye alınırken aynı sepet ABD’de 50 dolara alınabiliyorsa o zaman alım gücü bakımından dolar kurunun 1$ = 2 TL olması gerekir. Türkiye AB ve ABD’ye göre, daha ucuz bir ülkedir. Bunun anlamı, TL’nin resmi kurlardan daha yüksek bir alım gücüne sahip olmasıdır.

2004 yılı yaz aylarında yapılan karşılaştırmalara göre Türkiye 29 OECD üyesi ülke içinde en ucuz 5. ülkedir. Türkiye'de 300 bin TL’ye aldığımız ekmeğin yaklaşık dengi ABD’de 1 dolardır. Buna göre Türkiye ekmek fiyatı açısından ABD’den 5 kat daha ucuz, başka bir deyişle TL’nin ekmek açısından alım gücü Doların beş katıdır. Başka bir örnek, 3 oda+salonlu tipik bir dairenin kirası Ankara’da 300 milyon TL iken, Chicago’da 800 dolar civarındadır. Bu karşılaştırma sadece iki malda değil, tipik bir tüketicinin 1 aylık tüketim sepetine dahil olan bütün mallarda yapıldığı zaman, TL’nin Dolar karşısındaki değerinin resmi rakamlardan daha yüksek olduğu kolaylıkla hesaplanabilir. Nitekim böyle bir karşılaştırmanın sonucu 2003 yılı itibariyle Türkiye'de fiyatların ABD’dekinin yarısı olduğuna işaret etmektedir. Tablo 2, Türkiye ile öteki bazı OECD ülkelerinde göreli fiyat düzeyi endekslerini vermektedir. 

Tablo 2: Çeşitli Ülkelerin Karşılaştırmalı Fiyat Düzeyi Endeksleri (2003)

Kaynak: DİE, SGP (2005).

Tablo 2’de de görülebileceği gibi, Türkiye, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkelerde ortalama fiyatlar ABD’ye göre daha düşüktür. Örneğin ABD’nin karşılaştırmalı fiyat düzeyi endeksi 100 iken Türkiye’nin endeksi 49’dur. Bu durum Türkiye'de genel fiyat düzeyinin ABD’dekinin yaklaşık yarısı olduğuna işaret etmektedir. Başka bir deyişle Türkiye'nin satınalma gücü paritesi ile hesaplanmış GSYH’sı nominal döviz kuruyla hesaplanmış GSYH’sından yaklaşık iki kat yüksektir. Tablo 3 ve Tablo 4 2003 yılı itibariyle Türkiye ve ABD’nin sırasıyla nominal döviz kuru ve satınalma gücü paritesi ile hesaplanmış kişi başına milli gelirlerini göstermektedir.

Tablo 3: Nominal Değerlerle Türkiye ve ABD’nin GSYH’sı (2003)

Kaynak: DİE, SGP (2005)

Tablo 3 incelendiğinde, nominal döviz kuruyla hesaplanmış kişi başına GSYH’nın ABD’de Türkiye’dekinin 11 katından daha yüksek olduğu görülmektedir. Tablo 4’te ise satınalma gücü paritesi kullanılarak hesaplanan reel değerler yeralmaktadır. 

Tablo 4: Reel Değerlerle Türkiye ve ABD’nin GSYH’sı (2003)

Kaynak: DİE, SGP (2005)

Tablo 4’teki rakamların işaret ettiği üzere, satınalma gücü paritesine müracaat edilerek reel değerler kullanıldığında, ABD’nin kişi başına GSYH’sının Türkiye’nin kişi başına GSYH’sının sadece 5 katından biraz fazla olduğu görülmektedir. Aynı yıla ve aynı ülkelere ait büyüklüklerde nominal ve reel değerler arasında iki kata varan bir sapmanın olduğuna dikkat çekilmelidir. Önemli olan resmi döviz kuru üzerinden hesaplanan nominal değerler değil, fiyat farklılıklarını hesaba katarak hesaplanan reel değerlerdir.

Sadede gelelim. Bütün bu tartışmanın ışığında bu satırların yazarına göre Türkiye'’nin gerçek kişi başına milli gelir rakamı 10 bin doların üzerindedir. Bunun hesabı da, yukarıda temel argümanları verilen gayet basit bir analojiye dayanmaktadır. Kişi başına düşen milli gelire ilişkin resmi rakam 2004 yılı itibariyle yaklaşık 4000 dolardır. Satınalma gücü paritesine vurulduğu zaman bu rakam yaklaşık iki katına, yani 8000 dolara çıkmaktadır. Nihayet buna bir de %40-50’lik kayıtdışı ekonomiyi eklediğimiz zaman gerçek kişi başına milli gelir rakamı 11000-12000 doları bulmaktadır. 

Bu rakamların gerçekçiliğini test etmenin çeşitli yolları bulunmaktadır. Bunun en basit yollarından biri, Türkiye'ye benzer koşulları olan bir AB ülkesi, örneğin Yunanistan ile Türkiye arasında yapılacak bir karşılaştırma olabilir. Resmi rakamlara göre, Yunanistan’ın (16.000 $) kişi başına milli geliri Türkiye’nin kişi başına milli gelirinden (4000 $) yaklaşık dört kat yüksektir. Oysa iki ülke arasında refah açısından yapılacak bir karşılaştırma aradaki farkın asla bu kadar yüksek olmadığına işaret etmektedir. 

Ankara’dan seçilecek tipik bir orta sınıf ailede bulunan konfor araçları (oturulan ev, araba, buzdolabı, TV, Video-VCD player, çamaşır makinası, bukaşık makinası, uydu yayını, vs.) ile Atina’dan seçilecek bir orta sınıf ailenin sahip olduğu araçlar nicel ve nitel yönden birbirinden aşırı derecede farklı değildir. Arada biraz sahip olunan araçların marka ve kalite farkı olabilir. Belki biraz da haftada veya ayda kaç kez yemek yendiği, kaç kez sinemaya gidildiği, hizmetçiye kaç para ödendiği gibi unsurlarda fark bulunabilir. Kısaca refah farkı açısından Türkiye ile Yunanistan arasındaki refah farkının dört kat olması makul değildir; bu anlamda iki ülke arasında birbuçuk katlık bir refah farkı olduğunu düşünmek çok daha makul görünmektedir.

Kaynaklar:

Işık Nihat ve Mustafa Acar (2003) “Kayıtdışı Ekonomi: Ölçme Yöntemleri, Boyutları, Yarar ve Zararları,” Erciyes Üniv. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Temmuz-Aralık 2003, Sayı 21, ss: 117-136. 

Satınalma Gücü Paritesi (2005), Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü.

Liberal Düşünce Topluluğu GMK Bulvarı No: 108 / 17 Maltepe, 06570 Ankara, Türkiye, T: + (+90) 312 2316069 – 231 1185, F: + (+90) 312 2308003, info[at]liberal.org.tr
İşbu sitenin tüm hakları saklıdır.Web sitesi içerisindeki resimler, yazılar kaynak gösterilse dahi, izin alınmadan başka web sitelerine, ticari yayınlara aktarılamaz, kopyalanamaz, internet ve web ortamında ya da başka biçimde alenileştirilemez, basılıp çoğaltılamaz. © 2013
Web Tasarım Ankara
Sayfa başı